Ucuz emek, ucuz can, ucuz ulus


İki Kürt işçi çocuk öldürüldü. Diyadin'de. Ağrı Valisi, "Teröristtiler, ölü ele geçirildiler" dedi. Ele geçirilmişlerdi zaten, eldeydiler, ölü oluşları yeni. 
"Orhan ve Muhammet, sivil ve silahsızdı" dedi baro. Çocuktular demek yetmiyor yani, sivil ve silahsızdılar demek gerek. "İki çocuk öldürüldü" demek niye yetmiyor? Çocuklar dahil herkesin ölüm riski altında olduğu yerde yaşadığımız için. Berkin Elvan cinayetinde de yaşadık ya, "Misket mi vardı elinde ekmek mi" tartışması gibi. Ayıptır. Suçtur. Günahtır. Elinde ne olduğu, üstünde ne olduğu öldürülmelerini "haklı" ya da "haksız" yapabiliyor, çocuk olmuş olmamış önemsiz. 



Muhammet Aydemir (solda) ve Orhan Arslan'ı Ağrı'da "güvenlik güçleri" katletti. 

"Eleman"dılar ama patrona


Orhan ve Muhammet hakkında konuşan tanıklardan biri, çalıştıkları fırının sahibi, "Bu öldürülen iki kişi de benim elemanımdı. İkisi de gariban insanlardı. Onların önündeki ekmeği alsan bile ses çıkartmayan kişilerdi. Orhan 7 aydır yanımda çalışıyor. Muhammet ise öğrencidir. Yaz aylarında benim yanımda çalışmaya başladı" dedi. 


Adil bir adam konuşuyor gibi. Sanki. Dürüstçe söylüyor "gerçeği." Sözlerindeki bir gerçekse hiç önemsenmiyor. Oysa söylüyor, "Onların önündeki ekmeği alsan bile ses çıkartmayan kişilerdi." Çocuk işçi çalıştırıyor. Ona sorsak, "Ekmek veriyordum" diyecek, ama gerçeği biliyor: Önlerindeki ekmeğin kolay alındığını. Alıyor da ondan biliyor. Ucuz emektiler diyor. Çok ucuz. Gariban. Yoksul. 


Bir millet paryalaştırılıyor


Anne babaları köylüydü muhtemelen, dedeleri muhakkak köylüydü. Köylüyü bozdurup ucuz işçiye çevirmek değil mi zaten şu "modernleşme" dedikleri şey biraz da? 

Kürtlerin payına da "muasır medeniyet"e ulaşmak için evini, ormanını yakma, evladını kurşunlama düşüyor işte. Allah devlete zeval vermesin, yoksa ölemezlerdi bile Kürtler! İnşaatta, ticari ömürlerini tamamlamış kamyonların kasalarında, orda burda üç otuz paraya çalışan Kürtler, köylerinden, köylülüklerinden ucuz işçiliğe sürülen Kürtler. Biz ama iki işçi çocuğun ölümünü yargısız infaz, sivil-silahsız olup olmama üzerinden konuşuyoruz. Bir ulusun proleterleştirilmesi, ucuz emek ambarına çevrilmesi o kadar dert değil sanki. 
"Kürt sorunu", Kürt'ün dilinin yasaklanması, dilinin ölüme mahkum edilmesi değil oysa tek başına. Kürt'ün emeğinin ucuzlaştırılması da önemli bir boyutu bu işin. Toprağının. Suyunun. Havasının. 

Sessiz sınıf örgütleri


"Sorun sınıfsaldır" demiyorum hayır, emekçi sınıfların ortak kaderi başka bir mesele, bir ulusun topyekün ucuz emek ambarına çevrilmesi, proleterleştirilmesi başka. De-nasyonalizasyon. 

Hayfa, "sınıfsal mücadele" verenlerin önemli bir kısmı, "ulusal" boyuta, Kürtlüğe bu tür vurguları "milliyetçilik" diye tartışma dışı bırakma eğilimine girerken, istemedikleri kadar "milliyetçi" ya da "ulusalcı" kalmış olmuyor mu? Bir sendikadan bir laf duydunuz mu? 
İki işçi çocuk öldürüldü. Çocuk kısmı da işçi kısmı da sendikaları ilgilendirmiyor, nasıl oluyorsa. Nasıl "sınıf" örgütleriyse... Hoş, "Kürt olmayan" işçi çocukları için de pek ses çıkardıkları söylenemez ya sendikaların, neyse...

Orhan ve Muhammet, önlerindeki ekmeği alınca ses çıkarmayacak iki çocuk. Canları alınırken hiç ses çıkaramazlar değil mi? 

Nasıl olur? 
Şöyle olur: 
Patron, ekmekleri alınınca ses çıkaramayacaklarını biliyor. Sınıfsal çaresizlik. Özel tim, canları alınınca ses çıkarılmayacağını biliyor. Ulusal çaresizlik. Kürt'ün emeği de, canı da ucuz. Gizli bir fetva var, ya da kanun. Kanun-fetva: Emeği de, kanı da helal. Kürt, çocuklarıyla birlikte, sadece ucuz emek değil, ucuz can da. 


NOT GİBİ


1) "Yargısız infaz" lafı kullanıldı hemen, değil. Yargısız infaz, silahlı ya da silahsız ama siyasi bir özelliği olan kişilere yönelik devlet suçlarından birine vermeye alıştığımız laf. "İnfaz" kısmından çok, yargısız kısmına vurgu yapan. Ne yazık ki, çaresizlikten türetilen ve bir hukuksuzluğu vurgulamak için kullanılan bu terim, bir kanıksamışlığı da içinde taşıyor: Hiç değilse yargı kararı olsaydı... Hukuksuzluk derinleştikçe, hukuksuzluğa karşı mücadele edenler başlarına geleni anlamlandırmaya çalışır, çalışırken de böyle çaresiz deyimlere düşer dil. Yargısız infaz değil, nefret cinayeti. 


2) Özel Harekat, ne çok görüntü verdi son günlerde. Uzun süredir adları geçmiyordu. "Savaş" kararı alınınca, kendilerini savaşta, 1990'ların kirli savaşında kanıtlamış bir kurum iplerinden boşanıp sahne aldı. Neydi özellikleri? Tansu Çiller (bir vesileyle) güzel formüle etmişti: "Terörist gibi yaşayan, terörist gibi hareket eden, terörist gibi savaşan." Resmi terörist yani. Bildiklerini yapıyorlar. Öldürmek. Öldürüp terörist demek. Gerekirse giysi giydirirler. Giydiremezlerse de dertleri değil, biliyorlar ki ucuz can aldıkları. Ne savcı kulaklarından tutup hesap sorar ne başkası. Vali zaten vali. 



3) Şu profesör, Ahmet Atilla Şentürk, şu, HDP'lilerin "indirilmesini" isteyen adam, o da biliyor ucuz can hakkında konuştuğunu. Üniversitesi şaşırtıcı bir hareket yapıp "açığa" aldı ama kapıyı da açık bıraktı, "disiplin soruşturması"ndan sonraya... O da sadece çalıştığı üniversite ses etti, diğerlerinden çıt yok, o unvanları verenler misal niye konuşmaz? Diğerleri niye susar? Söyleyelim efendim: "Kelepir profesör geliyor" diye el ovuşturmuşlardır. İyi bir profesörmüş çünkü. Alanında iyiymiş. Kürt'ün vekiline ölüm çağırdı diye işinden olacak değil ya? Suç olsa bir savcı ses ederdi değil mi efendim? Bir savcı ses etti mi? Ne gezer. 

Kürt sorunu, ucuz bir sorun. Ucuz emek ve ucuz can sorunu. Ucuz politikalarla yönetilen bir sorun. O yüzden bu kadar pahalıya patlıyor. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

12 Eylül bildirisinin tam metni

15 Temmuz darbe girişimi bildirisinin tam metni